" Kader "
Henüz yorum yapılmamış.
Çocuk yaşta yaşanan sıkıntıların sebebi nedir?
Bir soru sormak istiyorum ve acilen cevap vereceğinizi ümit ediyorum. Neden bebekler anne-babasız kalabiliyor? Günahları yok ama neden zor(sıkıntılı) bir hayatları oluyor? Sebepsiz yere... Şimdiden teşekkürler. Bunun cevabına gerçekten ihtiyacım var.
Cevap:
Değerli Kardeşimiz;
Çocukların başına gelen musibetler ileride yaşayacakları hastalık ve belalara karşı bir savunma mekanizması geliştirmek içindir
Çocukların başına gelen musibetleri sadece anne-babasının ölümü olarak değerlendirmemek gerekir. En ufak bir kazadan tutun da şiddetli bir hastalığa kadar her musibetin gelmesinde bir hikmet vardır.
Bediüzzaman Hazretleri çocukların başlarına gelen hastalık ve musibetlerin hikmetini şu şekilde izah etmiştir:
“Masum çocukların hastalıkları ve başlarına gelen musibetler, o nazik vücutlara bir idman, ileride dünyanın çeşitli zorluklarına karşı savunma geliştirmek için bir şırınga ve Rahmani bir terbiye gibi, çocuğun dünya hayatına ait çok hikmetlerle beraber, hayat-ı ruhiyesine ve hayatının safileşmesine vesile olacak; manevî ve ileride yahut âhiretteki terakkiyat-ı maneviyesine medar şırıngalar nev'indeki hastalıklardan gelen sevaplar, peder ve validelerinin amel defterlerine, hasenat sayfalarına girdiği, ehl-i hakikatçe sabittir.” (Lem’alar, 25. Lem’a)
Çocukların başına gelen bela ve musibetlere karşı bakış açımız şu olmalıdır:
Çocukların başına gelen hastalıklar ve belalar;
1- İşleyecekleri günah ve hatalara kefaret mahiyeti taşıyabilir.
2- İşleyebilecekleri günahları en aza indirgeyen bir kalkan niteliğindedir.
3- İleride yaşanacak sıkıntılar için dayanıklılık kazandırmak içindir.
4- İleride yaşanacak hastalıklar ve musibetler için şimdiden yapılan bir aşı hükmündedir.
5- Ruhen terbiyelerine ve manen terakkilerine vesiledir.
6- Hastalık ve musibetlerden gelen sevaplara anne- babasını da hissedar etmek gibi mühim netice ve hikmetleri kazandıran bir ticarettir.
Bu dünyanın bir imtihan meydanı olduğunu unutmamak gerekir. Eğer çocuklara hiç musibet ve hastalık gelmeseydi, bu durum sebeplerin etkisiz olduğunu ve görünmeyen bir Rabbin onları herşeyden koruduğunu çok açık ve daimi olarak göstermiş olurdu. Hâlbuki imtihan sırrı, hakikatlerin bir derece perdeli kalmasını ve insanın aklını kullanarak o perdeyi aşmasını gerektirir. Yani musibetler onlara gelmeseydi, dünyadaki imtihan bir nebze bozulurdu.
Çirkin gibi gözüken musibet ve hastalıklar hakikatte hayırlı ve güzeldir
Musibet ve hastalıklar şer ve kötülük gibi görünse de aslında hayır ve güzeldir. Kâinatta yaratılmış her şey iki kısma ayrılır. Biri bizzat güzel olan (hüsn-ü bizzat) diğeri ise neticesinde güzel olan şeylerdir (hüsn-ü bil-gayr). Mesela; sağlık bizzat güzel olan bir nimetken hastalık, neticesinde güzelliği ortaya çıkan bir nimettir.
Çirkin gibi gözüken musibet ve hastalıklar hakikatte hayırlı ve güzeldir:
• Allah (cc), insanı bu dünyada imtihana tabi tutar. Hastalık ve musibetler ise bu imtihanın gereğidir.
• Allah (cc), musibetler vesilesiyle insanın üzerinde kendi isimlerini gösterir. Nasıl ki bir terzi kendi maharetini göstermek için bir model üstüne giydirdiği elbiseyi kesip biçerek güzelleştirir. Aynen bunun gibi Allah (cc) de hastalıklara şifa vererek Şafi ismini, açlara rızık göndererek Rezzak isimini, musibetzedelere yardım ederek Muîn (yardım eden) ismini, kullarına göstermek ister.
• Allah (cc), gönderdiği musibetlerle günahkâr kullarını ikaz eder. Böylece musibetlerle insanı, yapacağı -yapabileceği- pek çok yanlıştan vazgeçirir.
• Allah (cc), kulunu kendisine yakınlaştırmak için musibetler ve hastalıklar verir. Nasıl ki bir anne çocuğunu bir hatasından dolayı -daha kötü duruma düşmemesi için- ikaz için tokatlayabilir. Fakat çocuk bu tekdir karşısında yine annesinin kucağına sığınır. Aynen bunun gibi musibet ve hastalıklar da insanı Allah'a (cc) yakınlaştırmak için bir kamçıdır.
• Allah (cc), merhameti ile mü’min kulunun işlediği günahlara karşılık bu dünyada musibet vererek onu ahiret azabından kurtarmak ister. Musibet ve hastalıkları kullarının günahlarına kefaret yapar.
• Allah (cc), insanın acizliğini musibetlerle hissettirip, onu gurur ve kibirden kurtarır. Kendine çok güvenen hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya dalan insanlar hastalıllarla -gözle görülemeyecek kadar- küçük bir mikroba yenik düştüklerini görürler. Gelen bir bela ile mal ve mülkün hiçliğini anlarlar. Böylelikle insanın acizliğini anlayıp Allah'a (cc) ne kadar muhtaç olduğunu idrak eder.
• Allah (cc), hastalık ve musibetin derecesine göre kullarının sevabını arttırır. Bazı hastalıkların bir saati, bu hastalıklara sabreden kullar için bir gün ibadet hükmüne geçer.
• Allah (cc), insana hastalık ve musibetler vererek elindeki nimetin kıymetini anlamasını ister. Nitekim insan elindeki nimetlerin kıymetini elinden çıktığı zaman daha iyi anlar. Mesela; geçici körlük yaşayan bir insan görmenin ne kadar büyük bir nimet olduğunu daha iyi anlar ve şükreder.
İnsanın başına gelen bela ve musibetleri değerlendirirken ahiretteki neticeleri unutmamak gerekir
Bir hadis-i şerifte, "İnsanların en çok belaya uğrayanları peygamberlerdir. Sonra evliyalardır. Sonra onlara benzeyenler, sonra onlara benzeyenlerdir." buyruluyor.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri diyor ki, "Hayat sıkıntılarla safileşip kemale erer." Yani insanın ruhundaki, sabır, dikkat, mücadele, güzele yormak gibi saymakla bitiremeyeceğimiz ahlaklar belaların neticesinde gelişip kuvvetleşir.
Yalnız, bu bela ve acıları değerlendirirken, dünyanın faniliğini ve ahiretteki neticelerini unutmamak gerekir. Çünkü asıl hikmetleri o takdirde anlaşılır.
Ahiret için üç tane çok önemli faydası vardır:
1- Bu imtihanlar neticesinde, kabiliyetleri ne kadar gelişmiş olursa ahiret nimetlerinden o kadar fazla hem de ebediyen faydalanacaktır.
2- Musibetlerin ahirette o kadar çok sevabı olur ki, ibadetlerle o kadar çok sevap kazanılamaz. Buna işaret eden bir hadiste, "Mahşer günü amel işleyenlere sevapları verilir. Sonra musibete uğrayan biri getirilir ve onun üzerine sevap yağmur gibi yağar. Bunu gören insanlar, 'keşke dünyada etlerimiz demir makaslarla doğransaydı ve biz de böyle sevab kazansaydık' diyerek gıbta ederler." denilmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri, "hastalıkların öyleleri vardır ki, bir dakikası bir gün boyunca ibadet yapmış gibi sevab kazandırır" der.
3-"Eşya zıddıyla bilinir" kaidesiyle, dünyada elemler çekilmeseydi, cennetteki lezzetler hakkıyla anlaşılamazdı.
Allah (cc), hikmetinden sual olunmaz!
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır… Muhakkak ki O, Alîm (hakkıyla bilen)dir, Kadîr (her şeye gücü yeten)dir.” (Şura, 49–50)
“Allah’tan sakının! Allah size (neyi, nasıl yapmanız gerektiğini) öğretiyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara, 282)
Allah (cc) doğacak olan her insanın; ne zaman doğacağını, cinsiyetini, suretini, ne kadar yaşayacağını, neler yaşayacağını daha yaratmadan önce belirleyip levh-i mahfuza yazmıştır. Şüphesiz ki Allah (cc), ezeli ilmiyle kimin hakkında neyin daha hayırlı olduğunu bilir ve kulu için en hayırlı olanı verir.
Şu koskoca kâinat büyük bir “merhamet” eseri olarak üzerinde barınan varlıkların yaşayabileceği en rahat mekân olarak hazırlanmıştır. En küçüğünden en büyüğüne kadar her canlının yiyeceği, düşmanlarından korunması için gerekli olan silahı ve her türlü ihtiyacı karşılanmaktadır. Koskoca kâinatı çepeçevre kuşatan bu büyük merhametin varlığını sebebini bilemediğimiz veya anlayamadığımız bazı “kötü gibi gözüken” hadiselerle değerlendirip inkâr edemeyiz.
Cenab-ı Hak hakkımızda en hayırlı olanı bilir, bize düşen ise tevekkül etmektir
Eğer (gerçekten) mü’minler iseniz, o halde Allah'a tevekkül edin! (Maide, 23)
De ki: “Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla isabet etmez. O bizim Mevlâ’mızdır. Öyle ise müminler ancak Allah'a tevekkül etsin!” (Tevbe, 51)
…Zira Allah-ü Teala “Eğer (gerçekten) mü’minler iseniz, o halde Allah’a tevekkül edin!” (Mâide, 23) buyurarak ayet-i kerimede tevekkül edilmesini emretmiştir.
Allah kendisine sığınan kimsenin bütün sıkıntı ve ihtiyacına kafidir. Dünyaya sığınan kimseyi dünya ile baş başa bırakır. (Kimya-yı Saadet)
İnsan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir, insana verilen her şeyde elbette yine bizim içindir. Cenab-ı Hak hakkımızda en hayırlı olanı bilir ve bize en çok merhamet eden O’dur. İnsan ise kulluk borcunu yerine getirmek için elinde bulunan ve ona verilen sayısız nimetleri düşünerek Cenab-ı Hakk’a şükretmeli, tevekkülden hiç ayrılmamalıdır.
Allah’a emanet olunuz. Kaynak: https://www.sorusorcevapbul.com - Çocuk yaşta yaşanan sıkıntıların sebebi nedir?